son beğenilen tanımları son kötülenen tanımları
genel istatistikler
hz muhammed'in mazlum ümmetine saldırmak en kolayı çünkü. çünkü sahipsizlik almış başını yürümüş. çünkü onların rezilliklerinin, onların iğrenç kokuşmuş kültürlerinin arkasında tanklar, tüfekler, kimyasal silahlar, hiçbir beis görmeden yıktıkları masum müslüman köyler, bu prototipte insanların kafasına zerk ede ede zehirledikleri popüler kültürleri, siyonist medyaları, "ben tanrının adamıyım" diyerek yapmadığı rezillik kalmayan bir başkanları, onun yanında dolanan münafık müttefikleri ve kuduz itleri var. yiyorsa seslerini çıkarsınlar. bu kampanyaya hayır diyerek, soğan beyinleriyle hayvan haklarını gözettiklerini zanneden, allah'ın üç beş kulun kestiği koyun kanına ihtiyacı olduğunu düşünenler şunu da düşünsün; bu saçmasapan kampanyayı desteklemeye elimde tuzla koşuyorum da, beni çevreleyen bu rezillikler silsilesi için bir kere gözyaşı döktüm mü acaba? üç beş fukaranın çocuğu et yiyecek, bayram niyetiyle sofrası şenlenecek diye kaç gerzek elitistin arka lobuna kazık girmiş be kardeşim, söyleyecek daha çok şey var da devam edersem terbiyem bozulacak. iyi peki vahşiyim, et yerim, kurban keserim, kafamı örterim, başım secdeye değer beş vakit lakin senin eğitimsiz, kültürsüz, zavallı, vahşi diye tabir ettiğin ben ya da benim gibilerin hiç olmazsa altın sicimli halılarda memleket kurtarmayla, milyonlarca insan ölürken, fakirin yüzünü güldüren bir bayrama yasaklama getirmek için uğraşmakla işi olmaz. senin gibi cahil öküzlerin cehlinden de rahmana sığınır, "muhammed'in ümmetindenim diyene, ne kutlu kişisin" derim. tükettiniz lan bizi.
--! spoiler !-- doktor frankenstein uygun vücut parçalarını kullanarak yeni bir insan yaratmak ister. ortaya çıkan yaratık bir bebek gibidir. konuşmayı, hayatta kalmayı, okuma ve yazmayı kendi başına öğrenir. yardımlaşma duyguları önceleri ağır basan, iyi kalpli bu yaratık, görünüşünden dolayı toplum tarafından itilip hor görülünce, içindeki iyilik duyguları yerini kin ve nefrete bırakır. --! spoiler !-- kitapta kendisinden "monster" olarak bahsedilmesi, "öz kimliğinin olmaması"na yani insanın kendini yeniden yapılandırmasına metaforik bir gönderme yapar ki yazar sonraki yıllarda gerçek insan ve yarattığı monster'ın arasındaki zıtlığın, fransız devrimine bir gönderme olduğunu mektuplarında da belirtmiştir. işte bu yüzden quasimodo'cuğumla benzerlik taşıdıklarına yürekten inanıyorum zira, "modus: insan, adam, quasi: gibi " örneğinden de görüleceği üzere, bu zavallı topal aşık karakter de tam olarak "insan" diye çağırılmıyor. kadın karakterlerin çok güzel lakin bilimden anlamayan prototipler olarak çizilmesi, 18. yy kadın tipini de hem acımasızca hem realistik bir biçimde eleştirmektedir. gerçi daha sonraki yıllarda ortaya çıkacak realizm akımı incelendiğinde, bol bol bu tipi eleştiren romanlara rastlanacaktır. yaz yaz bitmeyecek onu fark ettim, okuyun vesselam güzel bir kitaptır.
yalan yanlış taklidi bir iman, "büyük bir bilinçli politikayla" saptırılmış kitaplardan okunan, okutulan bir dini eğitim süreci, sürekli bir çentik atılan ama bir türlü dikişi tutturulamayan yaralar, seksenküsür yıllık türkiye cumhuriyeti sürecinin basit bir özetidir. kulaktan dolma bilgileri, kendine ya da motomot robotik eğitim gördüğü okullarda ona nasıl öğretildiyse, kendine benzemeyen insanları küçük beyniyle kategorize etme güdüsüyle, gördüğü her türbanlıyı, namazını kılıp orucunu tutan her insanı şeriatçi sanan birikimsiz yurdum genci islamofobinin kralını bünyesinde barındırmaktadır misal çok uzağa gitmemek lazım. saçmasapan sitelerde "şeriat geliyor böhü" diye zırlayan, facebook gibi populer sitelerde basit "tehlikenin farkında mısınız" applicationlarıyla, "kaç yılında kuruldu cumhuriyet?" diye sorsan cevap veremeyecek, hatta "samsuna kim çıktı evladım?" desen "hande yener" cevabını verecek soğan kafalıların barındırdığıdır islamofobi. misal ben bu homo sapienlerin beyinlerini ilk defa kullanıyor olmanın heyecanı ve hezeyanı içinde saçmaladıklarını düşünerek avunuyorum. yoksa geleceğe umutla bakmak kim, biz kim ? keza bizi türkiye'de hala deveye binip, akşamlara kadar rakı içip, kumdan kaselerin içinde flütlerle yılan oynatıyoruz sanan cahil avrupalının taşıdığıdır islamofobi. kendini laikliğin yılmaz neferi zanneden üç beş kokoş kadının, inandığı şeyin gereğini yerine getiren bir kadına tiksintiyle bakmasındadır islamofobi. islamı siyasete alet ediyorlar mottosunu ellerinden gelse kollarına dövmeyle kazıyacak olan boş kafaların içindedir islamofobi. bu cahiller sürüsü bilmez ki islam kendi başınadır zaten yalnız ve kıskançtır; islam bir şeye alet edilemez, kendini alet ettirmez zira kendi şerefi haysiyeti, kendi içinde siyaseti vardır, hatta yücelmek istese istediğini kendi yoluna alet eder ki o bambaşka bir tartışmanın konusu. neyse nerden nereye geldim sinirden. neticede budur islamofobi, bilinçli bir politikayla "patlama"sını yaşıyor olması ihtimal dahilindedir, ama bazı kişilerin ve kurumların yaşadığı yıllardır süregelen bu rahatsızlık acilen tedavi edilmelidir. patolojik bir vaka olduklarını düşünmeme rağmen acil şifalar dilemekten başka seçeneği kalmıyor deli gönlümün. ve diyorum ki, hayır tehlikenin farkında değilim. ya siz rahatsızlığınızın ne derece tehlikeli bir boyutta olduğunun farkında mısınız misal?
(müslim, îdeyn 16; müsned vi/33, 84, 99, 359, 360) bütün bunları göz önünde bulunduran fıkıhcılar düğünlerde ve bayramlarda, kadınların kendi aralarında, erkeklerin de kendi aralarında, haram sözler söylemeden ve haram şeyler yapmadan def çalıp, türkü söyleyip; oynaya bileceklerini ve eglenebileceklerini söylemişlerdir.(195 bk. aynî xx/135-136; ibn Âbidîn, fetâvâ n/298-99; sevkânî, neyl vi/210-213 dihievî, huccetullah n/192) ancak; sağ olan bir kadın tasvir, içki ve meyhaneleri övme, müslümanı yerme anlamını taşıyan türküler, yanık nazımlar, (davudoğlu v/26-36) kadınların da erkekleri tasvir etmesi, kadın kadına, erkek erkeğe de olsa, cinsel duyguları tahrik eden, haramları güzel gösteren sözler ve hareketler, hemcinsine karşı da olsa mahremlik kurallarına riayetsizlik, dans ve oryantal gibi hemcinsine karşı ilgi uyandıran davranışlar haramdır. fakat rasûlüllah efendimiz'in şu sözlerini de bu bağlamda göz önünde bulundurmak gerekir: "Üçü hariç, müslümanın her türlü eglencesi haramdır: hanımıyla oynaşması, atnı eğitmesi ve atış yapması" (197 ibn Âbidîn vi/395; krs. tirmizî, fedailü'i-cihad 11; ibn mace, cihad 19; dârimî cihad 14; müsned iv/144,148.) "melekler atıcılıktan başka hiçbir eğlencede hazır bulunmazlar" (198 ibn Âbidîn, vi/404.) "allah'a tâattan alıkoyan her eğlence batıldır" (199 buhârî, isti'zân 52) bunlar elbette daha önce verdiğimiz hadîslerin geçersiz olduğunu anlatmaz. bunlar genel durumu, diğerleri ise düğün ve bayramlara ait özel durumu anlatırlar. İslam dininde düğün gibi şenlikler için erkeklerin ve kadınların ayrı ayrı olmak şartıyla kendi aralarında İslam'ın yasaklamadığı şarkı, türkü ve şiir söyleyip oynamalarında bir sakınca yoktur. hazreti aişe (ra) şöyle anlatıyor: "benim yanımda iki cariye şarkı söylerken ebu bekir (ra) eve girdi. "resulüllah'ın evinde şeytan çalgısı olur mu?" diyerek kızdı. bunun üzerine allah'ın resulü buyurdu ki: "onları bırak, bu günler bayramdır." peygamber (sav) bir hadiste de şöyle buyurur: "nikahı ilan edip onun için def çalınız." başka bir hadiste şöyle buyuruyor: "Şiir normal söz gibidir. İyisi iyi, çirkini çirkindir" (el-mühezzeb). Şarkı tanbur ve du gibi çalgılarla beraber veya fahiş ve gayr-i ahlaki olursa haramdır. bu kadar, ne eksik ne fazla. soytarılık yapıp üstüne allah u ekber nidaları atmak rezillikten başka bir şey değildir. türkü değil bir şey değil söyledikleri oynamak nedir? bu görüntülere islami düğün demek zulümdür. aklıma "yetiş ya muhammed yetiş ya ali" deyip barda bira içerek halay çeken palyaçolardan başka bir şey getirmemiştir söz konusu video da. yazık.
annenin göğsüne başını yasladığın andaki bir parça huzurdur. koklarsın sessizliği. ana rahmine dönüş psikozunu kucağına alır, o güvenli yerde kalsaydım keşkelerini sırtlarsın ağır ağır. özel bir insandır kimi zaman sığındığın. en güzel duyguları konuşmadan paylaştığın. bazen baba kabridir, nefsini körelttiğin baka baka. selam ettiğin öteki diyara. hatta sevgiler yolladığın gümüş kanatlı anka kuşlarının kanatlarında. ve bazen kaf dağıdır. adresini bilmediğin, hayallerinde gördüğün, hep gitmek istediğin. "susan kazandı"lara biçtiğin değerdir bazen. alnını şanlandıran secden, kıblendir. söz gümüşse o altındır. bilinçli bilinçsiz mağaranda, bazen akışını dinlediğindir. koca siyah bacalardan, gri yollardan kaçtığında, ilk aradığındır. bulduğundaysa garip bir biçimde rahatsızlık duyduğun. gecenin bir vakti yakalamışken seni, sıkı sıkı tutup bırakmak istemediğindir. hiç beklemediğin bir andaysa tekmeler savurarak "istemiyorum" dediğin. bazen çığlığın, bazen suskunluğunun erdemidir. sonra bir de cümlelere kusunca, hayal tomografini çıkardığın. ve kalabalığın aynadaki aksidir; ayna ne kadar temizse, verdiği ışık o kadar bol olur, bir melek fısıldayıverdi bugün.
annesi ve babası bir gergedan tarafından öldürülen james adlı bir çocuğun, bahçesinde sürekli büyüyen bir şeftaliyi bulmasıyla başlayan, tükenmeyen bir umutla, içinde tıpkı corpse bride'ın arkadaşına benzeyen bir örümceğin de bulunduğu -ismini hatırlayamadım- böcek arkadaşlarıyla birlikte hayallerinin peşinden gitmesini ve yolda karşılaştığı garip serüvenleri anlatan '96 yapımı müzikal macera türünde (musical adventure) bir filmdir. izlerken şahsen çok zevk aldığım burton filmleri arasındadır. elini değdirdiği yerde güller bitiyor çalı saçlımın. türkçesi james ve dev şeftali'dir. "adventures this big don't grow on trees." taşı atan deli : tulkas
metroda kaçış sahnesinin çekiminin aylar sürdüğü söylenmektedir. iyi olmak, bir kere dibine vurduktan sonra iyi olmak adına yeni bir şans aramak, kötü olmanın da bir raconunun olduğu temaları üzerine kurulu, al pacino'nun oyunculuğunun tavan yaptığı ve izlemeyenlerin çok şey kaçırdığı harika bir eserdir. escape to paradise sahnesini görüp de ağlamayanına şahit olmadığımdır ayrıca. insan bu dünyada da olsun, inancı varsa öteki dünyada olsun hep en güzelini, en arındırılmışını, en kurtarılmışını istemiyor mu? ister katil, ister hırsız, ister masum olsun, herkesin hayalinde bir ütopyası yok mu? ve zamanının dolduğunu çoğu zaman bilmesine rağmen hep şunu fısıldamıyor mu sevdiklerine; "don't worry, my heart, it don't ever quit. i ain't ready to check out" bitirdiniz ulan beni.
white man came across the sea he brought us pain and misery killed our tribes killed our creed took our game for his own need we fought him hard we fought him well out on the plains we gave him hell but many came too much for cree oh will we ever be set free? riding through dustclouds and barren wastes galloping hard on the plains chasing the redskins back to their holes fighting them at their own game murder for freedom the stab in the back women and children and cowards attack run to the hills run for your lives (2) soldier blue in the barren wastes hunting and killing their game raping the women and wasting the men the only good indians are tame selling them whiskey and taking their gold enslaving the young and destroying the old run to the hills run for your lives (2)
"an itibariyle hüzünlü yazar", "çok uzaklara gitmek isteyen ama başaramayan gri sever yazar", "fb'nin yenilmesi kendisinde arsenik içme duygusu yaratan, 3 gün sonra ankara'ya taşınacak yazar" gibi muhteşem bilgi içeriğiyle dolu ve okumayana çok şey kaybettirecek türden yazılar bu ekolün güzide temsilcisidir. ergen bunalımlarından, sivilcelerinin hayatlarını nasıl kararttığından, çok pis metal dinlediklerinden, siyah giyinmenin onları nasıl sert çocuk olarak gösterdiğinden, sistemin işleyen her türlü çarkından tiksindiklerinden ve tüm olan bitenin kendilerinde intihar etkisi yaptığı sonucunu hep bu kendi basligi altina huzunlu veda yazilari girme tarzlarından da anlayabiliyoruz. sagolsunlar neşe katıyorlar kalbime ve varlığım bu ekolün temsilcilerinin varlığına armağan olsun diyorum. ya da ben çok sinirli bir insanım bilemedim.
üç içli köfte, koca bir tabak kızartma, pasta, kek ve en önemlisi sıcacık yürekler. kıskananlar çatlasın ayol.
edit: kendisini bir kardes gibi sevdigimi de belirtmeden edemeyecegim. *
kisa bir suredir londra'da ikamet etmemden kelli bircok yabanci insanla sohbet etme imkani buluyorum; ben avrupa birliginden, dinimden, kisacasi olan bitenden bahsettikce agizlari acik kaliyor ve her seferinde sorduklari tek soru "sizin tum turk genclerinin hepsi boyle mi" demek oluyor. sessizce "oyleler" diyorum ama bir (di) yankilaniyor icimde. oyleler(di) eger sizin kultursuz, kokusmus kulturunuz gun be gun bir parazit gibi bizim kulturumuze girmeseydi. oyleydiler eger sizin berbat kulturunuz gun be gun bizimkini kemiriyor olmasaydi... tanim: iste mtv de zehirlerini; boyali suratlarla akitmak icin kullandiklari bir yayin organidir. tez elden kelleleri vurula. * sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |